İki gündür Mark Zuckerberg Washington’da iki ayrı Kongre oturumunda dinleniyor. İlk oturumda Enerji ve Ticaret Komitesi önünde, ikinci oturumda ise Senato Yargı Komitesi ile Senato Ticaret Komitesi’nin ortak bir oturumunda Facebook’un nasıl gafil avlandığını anlatması bekleniyor. Canlı yayınlanan oturumları izleyen gazeteciler, Zuckerberg’in sorulan birçok soruya genel geçer cevaplar verdiğini söylüyor. Her ne kadar oturumdaki takım elbiseli görüntüsü, şimdiye kadar çizdiği parlak üniversite öğrencisi imajının dışında olsa da (gerçi komisyon önüne terlik ve kot pantolonla çıkacağı mı sanılıyordu acaba?), hâlâ gerçek dünyanın kurallarının ona işlemediğini düşünen bir iyimser izlenimini veriyor.
Oturum başlangıcında bir senatörün sorduğu “Bize kaldığınız otelin adını söyler misiniz?” sorusuna “Hayır” diye cevap vermesi üzerine senatör, “Peki biz bunu niye Facebook’a söyleyelim?” dedi. Bir nevi “Sen kişisel mahremiyetine önem veriyorsun da, bizim mahremiyetimiz önemsiz mi?” demeye getirdi.
Sorulan daha önemli sorular arasında “Neden kendi kendinizi denetlemenize izin verelim?” ve “Tekel olduğunuzu düşünmüyor musunuz?” yer alıyordu. Zuckerberg, tekel olduklarını düşünmediğini söyledi. Facebook, Instagram ve WhatsApp hisselerine sahip, ama tekel değil! Gerçi tekel olmak ABD’de yasak sayılmaz, yalnızca rakiplerinin büyümesini engellemek yasak. Bakınız United States v. Microsoft Corp. 2001
Konuşurken hâlâ topluluk (community) ve bağlantı (connecting) sözcüklerini sarf eden bir hayalperest imajı çiziyor. Teknoloji habercilerinden bazıları Facebook’ta çalışan arkadaşlarında da bu süreçte benzer bir hayalperestliği gördüklerini, durumun ciddiyetini idrak edemediklerini söylüyorlar. Oysa Kongre’yi kızdırırlarsa, yapılacak kanuni düzenlemelerle elleri kolları bağlanacak. Gerçi internet teknolojilerinde düzenleme yapmaya gerek kalmayabilir de. Çünkü bu tür teknolojik gelişmeler çok çabuk (hatta hazırlanan yasalar yürürlüğe girmeden) demode oluyor. İnternet tarihi bununla ilgili örneklerle dolu. Yine de konuşması sırasından Zuckerberg, 25 Mayıs’ta Avrupa Birliği ülkelerinde yürürlüğe girecek olan “Genel Veri Güvenliği” düzenlemesini inceleyeceğini belirtti.
Zuckerberg, Facebook’un %60 hissesini elinde tutuyor. Yani aslında Facebook’ta tek adam düzeniyle hareket ediyor. Onun haberi veya rehberliği olmadan Facebook’ta bir değişimin, dönüşümün olması mümkün değil. Ama şimdiye kadar kendisine farklı konularda yapılan her uyarıyı kulak ardı ettiği de bir gerçek. Sanki birisi ona küçükken “Yapmak istediğini yap. Yanlış yapınca özür dilemek, hiçbir şey yapmamaktan daha kolaydır” demiş. O da açığa çıkan her yanlışında özür diliyor, bazen ise yalnızca üzgün olduğunu belirtmekle yetiniyor.
Wired’da Zeynep Tufekci’nin yazısı Zuckerberg’in 14 yıllık (Harvard’daki öğrencilik döneminde yaptığı Facemash web sitesinden itibaren) özür dileme sürecini çok iyi özetlemiş. Okurken yoruluyorsunuz. Örneğin 2008 yılında hesabından yalnızca 4 post yazmış, hepsi de platform kullanıcılarını mutsuz eden kararlara dair ya bir açıklama ya da bir özür hakkında.
Washington’da düzenlenen oturum sırasında dışarıda da “Delete Facebook” pankartlarıyla gösteri yapanlar var.
Bu kampanyaya dair kullanıcılar karmaşık duygular içinde. Kimi hesabını sildi, ama Instagram’ı kullanmaya devam ediyor. Kimi de diyor ki; “Facebook’a girip hiç tepki vermeyelim, tepkisizliğimiz yüzünden veri toplayamasınlar.” Peki kullanıcı açısından bakıldığında bu gibi sosyal ağlarda yayınlanan reklamların şeffaflığını sağlanabilmesiyle sorunun bir kısmı çözülebilir mi? Gazete ve dergilerde siyasi bir reklam yayımlandığında bu reklamın kim tarafından verildiği açıkça belirtilir. Yıllardır yazılı medyada bu kural geçerlidir. Artık Facebook’ta yayınlanan politik reklamları da kimin verdiği görülecekmiş. (Şeffaflık konusunda yıllarca uyarılan platforma günaydın demek istiyorum!)
Önceki haftalarda neler oldu?
Oturumlara birkaç gün kala Facebook’un AggregateIQ adlı bir siyasi veri analizi şirketini yasakladığını görüyoruz. Bu şirketin “Brexit” kampanyasıyla ilişkili olduğu ve İngiltere’nin AB’den ayrılma kararını almasında etkili olduğu söyleniyor.
Bu arada, son bilgilere göre 87 milyon kişinin Facebook profil bilgileri siyasi danışmanlık kuruluşu Cambridge Analytica’yla paylaşılmış. Platformda yayınlanan uygulamaların normalde yalnızca ihtiyacı olan bilgiye erişimine izin veriliyor denilirken, bu uygulamaların nerdeyse tüm kullanıcı bilgilerine erişebildiği görülüyor.
Ayrıca Facebook diyor ki; “Bizden bu bilgileri akademik çalışma için istediler, biz de verdik. Sonra sileceğiz, dediler ve sildiklerini söylediler. Ama Cambridge Analytica bunları silmemiş. Biz de silip silmediklerini kontrol etmedik.”
Geleneksel medya kanallarına yansıyanlar
Skandalın açığa çıktığı süreçte, Zuckerberg imzasıyla 3 Amerikan (The New York Times, The Wall Street Journal, The Washington Post) ve 6 İngiliz (The Observer, The Sunday Times, Mail on Sunday, Sunday Mirror, Sunday Express and Sunday Telegraph) gazetesinde bir özür (!) ilanı yayımladı. Bu ilanda: “Bunu öğrendiğiniz için üzgünüm. Bu işi yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Bir daha bu hataya düşmeyeceğiz. Sizler için daha iyisini yapacağımıza söz veriyorum.” deniyordu. Metinde “I’m sorry” (üzgünüm) yazıyordu, ama “I apologize” (Özür dilerim) yazmıyordu. İlanın yanı sıra, pek de hoşlanmamasına rağmen, The New York Times, CNN, Recode ve Wired’la röportajlar da yaptı. Bugünkü oturuma ısınma turu olmuştur bu röportajlar.
İş modeli sorunu
Tim Berners-Lee (CERN’de çalıştığı sırada World Wide Web sistemini kuran İngiliz bilgisayar mühendisi) internetteki sosyal medya platformlarına sahip olan şirketleri kastederek “Bu şirketler büyük veriyi ve araştırmaları birer silah haline getiriyorlar” diye eleştirdi ve şirketlerden yarattıkları bu canavarı yok etmelerini istedi. Ancak Facebook tarafından yapılan açıklamalardan anlaşılan şimdilik bu iş modelini değiştirmeyi düşünüyorlar.
Zaten Facebook üniversiteler için bir sosyal ağ olmaktan çıkarak herkes için bir sosyal ağ olmaya başladıktan sonra, mümkün olduğunca çok kullanıcıya sahip olmayı hedeflemişti. O zamanlar henüz bu kullanıcı bilgileriyle nasıl bir model kurgulayacakları bilemiyorlardı. Ancak zamanla bu iş modeli kullanıcılarından gelen bilgileri toplamak ve üçüncü taraflarla bunu paylaşmaya dönüştü. Örneğin 2014 yılına kadar bir “quiz” yaptığınızda ve hangi X-Men süper kahramanı veya hangi Disney prensesi olduğunuzu merak ettiğinizde yalnız kendinizin değil, aynı zamanda arkadaşlarınızın da bilgilerini paylaşıyordunuz. Öncelik başlangıçta kullanıcılarda iken (daha fazla kullanıcıya ulaşmak, düzenli olarak ağa giriş yapmalarını ve ağda daha çok zaman geçirmelerini sağlamak), zaman içinde kullanıcı verilerini toplayıp, bunları reklam verenler için yararlı birer kaynak haline getirmeye dönüştü. Sonuçta bu sosyal ağ parasını bununla kazanıyor. Ayrıca bu yalnızca Facebook’a özgü bir iş modeli değil, Google da Amazon da parayı bundan kazanıyor. İngilizce “Surveillance Capitalism” (Gözetim Kapitalizmi) denilen bir sistem ve şirketler bu sistemden oldukça memnunlar.
Gerçi kanun koyucular ve mevzuat karşısında teknolojinin ve Silikon Vadi’nin parlak gençlerine yıllardır hep olumlu davrandılar. Çünkü bu gençler, iş ve para kaynağı sağlayan girişimler kurdular. Yarattıkları ekonomi o kadar büyüktü ki, bir araştırmaya göre ABD ve Çin’den sonra dünya çapındaki en büyük 3. ekonomik güç haline geldi. Ancak baskın bir kısmını beyaz, Anglosakson, iyi üniversitelerden mezun, genç erkeklerin oluşturduğu bu ayrıcalıklı grup, şımarık ve burnu büyük bulunan tavırlarıyla ve sektör hakkında üst üste yayınlanan olumsuz haberlerle özellikle son bir yılda tepki toplamaya başladı.
Daha önce de otomotiv sektörü ve bankacılık gibi sektörlerden CEO’lar, hatta Hewlett-Packard yöneticileri ve Apple’ın CEO’su Tim Cook da bu komiteler önünde hesap verdiler. Bu gibi toplantıların 2 sonucu olabilir. Birincisi; dağ fare doğurur. Sorular sorulur, cevaplar verilir, çocuk azarlanır ve bir sonraki skandala kadar konu kapanır. En fazla hisse senetlerinin değeri düşer. İkincisi; kaş yaparken göz çıkarılır. Bir daha aynı sorunun yaşanmaması için öyle yasal düzenlemeler yapılır ki tüm sistem kurutulur. Yeniliklerin önü kapatılır. Bakalım neler olacak?